Merhaba Arkadaşlar,
Mayıs bültenimiz ile karşınızdayım. Yine yoğun geçen bir aydı aslına bakarsanız. Bu ay içerisinde de İstanbul dışı bir kaç seyahatimiz oldu. Sırasıyla Eskişehir Osmangazi ve Kocaeli üniversitelerindeki etkinliklere katıldık. Umuyorum ki genç arkadaşlarımıza olabildiğince faydalı ve yararlı olabilmişizdir.
Yazın kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı şu günlerde umuyorum ki güzel havanın, güneşin tadını çıkartıyor ve hayatınızdan zevk alıyorsunuzdur(Gerçi bu aralar İstanbul havaları pek bir bunalım takılıyor ) Hatta pek çoğumuz yaz dönemi için tatil planları dahi yapıyor olabilir. Ama olur ya hani bir akşam geç vakit evdesinizdir veya işlerden çok bunalmışsınızdır da bir ara vermek istiyorsunuzdur. Haydi öyleyse buyrun bültenimize
Euroleauge Final Four
Bir kış ayıydı. Final Four biletleri çıkmak üzereydi. Bilet fiyatları tabiki bütçemi sarsacak nitelikteydi. Ama hayatta bir kez olurdu belkide. Yanlız da gidilmezdi tabi. Bir arkadaş da gerekirdi. Basketbolu seven birisi olmalıydı. E tabi bilet fiyatları ikiye katlanacaktı. Derken bahar geldi. Yaza girilmek üzereydi ve kapı çaldı Elimde bir UPS paketi duruyordu.
Tahmin edeceğiniz üzere paraya kıymış en arka sıradan da olsa tüm maçlar için ikişer bilet almıştım. Hem yarı final hem de şampiyonluk ve 3ncülük maçları için.
Peki ya Final Four’ un ardından
Nefes kesen maçlar oynandı. Komşunun ateşli taraftarı bir yana benim gönlüm, favori olarak gördüğüm CSKA Moskova’ dan yanaydı. İlk gün maçlarında Panathianikos çok iyi başlamasına rağmen sonunu getiremedi ve CSKA’ ya yenilerek 3ncülük maçı oynamaya hak kazandı. Yarı finalin ikinci maçında ise oyun kontrolünü baştan sona elinde tutan Olympiacos galip geldi ve Barça ne yazık ki elendi. Benim gönlümde Barça – CSKA finali vardı bunu itiraf edebilirim. Nitekim Pana ile Olym arasındaki ezeli rekabeti bir 3ncülük maçında dahi olsa izlemeyi çok istiyordum.
Bu arada iki gurup taraftarı arasında kısa bir süre de olsa kaldık ve gerilimin hat safhaya ulaştığı anlarda polisimizin, Türkçe yaptığımız haykırışlara cevap vermesi sayesinde kurtulduk Gerçekten fanatizmi biraz abartıyor yunan basketbolseverler.
İnanan Kazandı
Son gün ilk maç Barcelaona ile Panathinaikos arasındaydı. İlk maçta sakatlanan Carlos Navarro’ dan yoksun Barcelona, moralsiz olan Panathinaikos karşısında oyunu baştan sona kontrolü altında tuttu ve karşılaşmadan 74-69 galip ayrılmasını bildi.
Final maçı ise CSKA ile Olympiacos arasındaydı. Şimdi size bir ilk beş vermek istiyorum. Teodosic,Kristic,Khrypa,Krilenko ve Siskauskas Böyle bir 5’ i sahaya çıkartacak olan takımın çok yüksek bütçeye sahip olması gerekir. CSKA bu sezon da her zaman olduğu gibi Final Four’ da şampiyonluk parolası ve flash transferlerle kurduğu kadrosuyla şampiyonaya başlamıştı.
Pek çok otoritenin kesin favori olarak gösterdiği CSKA’ nın finale yükselmesi kimseyi şaşırtmadı. Ancak kimse düşük bütçe ile kurulan, Spanioluis dışında çok da önemli yıldızlara sahip olmayan Olympiacos takımının, 19 sayı geriden gelerek son saniye basketi ile CSKA’ yı yeneceğini ve şampiyon olacağını tahmin etmiyordu. Oly, paranın herşey demek olmadığını, takım olmanın, inanmanın ve azmetmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Tabi koç İvkoviç’ in hakkını da vermek lazım.
Tecrübeli koç son çeyrekte 53-40 geride olmalarına rağmen çok kritik bir hamle ile maçı çevirmeyi bildi. Takımı tamamen kısaltmasını eminimki CSKA koçu Kazlauskas da beklemiyordu. Son 10 saniyeye 61-60 önde giren CSKA’ da MVP’ lerden Siskauskas 2 serbest atışı da kaçırınca son hücum Olympiacos’ a kaldı ve bitime 0.7 saniye kala Printezis’ in basketi ile karşılaşma 61-62 sona erdi. O sırada CSKA takımı soyunma odasına giderken ellerini başının arkasında birleştirip büyük bir hayal kırıklığı ile yürüyen Kazlauskas’ ı gördüm. Ama sonuç ortadaydı. İnanan kazanmıştı.
DSLR’ a Çok Alışmak ve Sushi
Maçlar boyunca en çok üzüldüğüm şey de, profesyonel fotoğraf makinelerimizi içeriye sokamıyor oluşumuzdu. Her ne hikmetse Zoom Lens özelliğine sahip DSLR makineleri, basın mensubu değilseniz içeri alınmıyor. Bana kalırsa çağ dışı kalmış bir uygulama ve ayrıca basın mensubu arkadaşlarında DSLR makinelerden ne kadar korktuklarının bir kanıtı. Düşünsenize bir; Pek çok insanın elinde DSLR olsa, o müthiş yetenekleri ile P modunda inanılmaz güzel kareler yakalayabilir ve sosyal medyada dolaştırabilirsiniz
Dolayısıyla ilk gün ne yazık ki stad içinde LG marka Windows Phone 7 yüklü telefonumdan fotoğraflar çekmek zorunda kaldım. Haliyle kalite açısından pek de iyi olmadılar
Ama stad dışında en azından girene kadar taraftar guruplarına ait fotoğraflar çekme şansına sahip oldum. O zaman DSLR makinemi kullanabildiğim için çok daha güzel fotoğraflar çıktı elbetteki. Bu fotoğrafları yer yer bloğumda yayınlıyor olacağım.
Bir de tabi bu maçı Loca’ dan seyretmek vardı. Örneğin hemen altımızdaki Loca’ da yer alan seyirciler deri koltuklu bölümlerinde, Çin yemeği yiyorlar(hatta tabaklarda Sushi bile vardı sanıyorum ki), şampanya,vodka ve havyar ile besleniyorlardı. Biz de sosisli. Paranın gözü kahrolsun
Güneşin Doğuşu ve Batışı
Ben küçük bir çocukken genellikle evimizin bir duvarında mutlaka Diyanet işlerinin takvimi olurdu. Bu takvimlerde dini konular dışında güneşin doğuş ve batış saatleri ile ayın hangi evrede olduğuna dair bilgiler de yer alırdı. Açıkçası şu zamanlarda özellikle güneşin doğuş ve batış saatlerine acaip ihtiyaç duymaktayım. Çünkü o saatlere yakın zaman dilimlerinde oluşan yumuşak ışımanın fotoğrafçılık için önemli olduğunu biliyorum. Söz konusu ışıkta çekilen fotoğraflar gerçekten çok etkileyici olabiliyor. Gelin görünki evimde bir imsakiye takvimi yok. Ama yine de güneşin doğuşu ve batışına ihtiyacım var. Neyse ki bu adresten söz konusu bilgilere il bazında ulaşmamız mümkün. Hatta ili seçtikten sonra sayfanın altında çıkan ilçe adlarına basarak ilçe bazında ilgili bilgilere de ulaşabilirsiniz
Ayın Infografiği
Takip ettiğim Infographic sitelerinden birisinde çok ilginç bir istatistiğe rastladım. Filmlere göre gelecekte neler olacağına dair bir bilgi çizelgesi. Oldukça enteresan. Aslında Jules Verne’ in Denizler Altında 20bin Fersah gibi eserlerinde vurgulanan gelecek vizyonlarınının bir kısmının gerçekleştirildiğini düşündüğümüzde, bu çizelgede bahsedilenlerden bir kısmı ve hatta pek çoğu için de neden olmasın diyebiliriz.
Açıkçası 2012’ de I am Legend’ a göre dünyanın sonu ve hatta çok eski 80lerin kült filmlerinde olan Escape From L.A.’ e göre, Los Angeles büyük depremden sonra bir ada ve sadece suçlular tutuluyor
Alien’ lar ile 2122’ de karşılaşıyoruz. Yargıç Dred 2139’ da kanunları uygulamaya başlıyor. Çok sevdiğim filmlerden birisi olan Vanillay Sky’ daki dondurulmuş insan kavramına ise görünüşe bakılırsa 2151’ de ulaşıyoruz. Ve onu Avatar takip ediyor. Yabancı bir hayat formu ile o zaman karşılaşıyoruz.
Bakın daha neler neler var. Aslına bakarsanız epeyce bir ileriye gitmişler diyebiliriz. Dune’ u sonlara doğru görüyoruz doğal olarak. Ne kadarı tutar bilinmez(hatta çok çok azı tutar orası kesin ) ama zaten pek çoğunu bilemiyor olacağız. İyisi mi siz yandaki resme basıp büyütün ve ne olur, ne olabilir kendiniz bir bakın.
Elbette mevzu filmlere dayandığı için, oldukça hayalci gerçekçilikler bulacak ve bazı noktalarda inanmak isteyeceksiniz. Ancak benden size ufak bir tavsiye. Kendinizi çok fazla kaptırmayın emi
Mono, Alt Dev Konferansı ve Oyun Programlama
Microsoft, .Net Framework ürününü ilk kez duyurduğunda, platform bağımsızlığı ve birden fazla dil ile entegre çalışacak bir geliştirme ortamını vaat etmekteydi. O yıllarda başlayan Mono projesi de, .Net Framework alt yapısının Linux gibi diğer platformlarda geliştirme yapılmasına olanak sağlayacak bir çalışma olarak başlatılmıştı. (Mono İspanyolca da Şirin, Sevimli veya Maymun anlamına gelmektedir )
Projenin başında o tarihten itibaren Miguel de Icaza bulunmakta. Icaza, Tabiri yerinde ise Mono projesinin ilk bebek adımlarını atan, onunla büyümeye devam eden önemli bir şahsiyet. Hatta C#Nedir?com editörlerinden Caner Şahan’ da kendisi ile bir röportaj yapmıştı vaktiyle ve o zamanlar merak ettiğimiz pek çok soruya cevap vermişti.
Yıllar geçtikçe Microsoft’ un Mono tarafındaki desteği iyiden iyiya azaldı ama ona sahip çıkanların inanılmaz işler yaptıkları ortada. Şu anda Mono’ nun iPhone ve Android için olan sürümleri de mevcut. Dolayısıyla C# ile bu farklı platformlara çıkılması da söz konusu. Diğer yandan 2012 yılı başlarında düzenlenen Alt Dev konferanslarında Mono’ nun oyun programlamadaki yerine değinildi(Alt Dev konferansındaki tüm videolara buradan erişebilirsiniz) Bu anlmada aşağıdaki 2 saate yakın süren video’ yu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
Oyun geliştirmede C# ve Mono’ nun gücünü gözler önüne seriyor. Zaten ilk dakikalarda, Mono’ nun ve C#’ ın kullanıldığı bazı oyunlar tanıtılmakta ve olay The Sims 3 ile başlıyor. Hatta sonraki kısımlarda Google Chrome’ dan Second Life’ a kadar pek çok noktada adını görüyoruz. Sunum oldukça etkileyici ve bilgilendirici. Dinledikçe neler yapılabildiğine gerçekten çok ama çok şaşırıyorsunuz. En azından ben çok etkilendiğimi ifade etmek isterim
Bir Efsane = Mev Dinc
Peki C# gerçekten de Oyun programlama da ne kadar geçerli. Yine bundan yıllar önce Microsoft’ ta MVP’ ler için düzenlenen bir seminerde konuşmacı olarak efsane Mev Dinc’ i dinleme fırsatım olmuştu. Mev Dinc lakabı ile anılan Mevlüt Dinç, uzun yıllar İngiltere’ de çalışmış, MD Software, Activision gibi firmalar ile için oyunlar geliştirmiş çok değerli bir kişiliktir.(Mevlüt Dinç hakkında wikitr’ dan özet bilgiye ulaşabilirsiniz. Daha detay için Ekşi Sözlüğe bakmakta yararlı olabilir) Türkiye’ de kurduğu Sobee firması ile de yıllardır önemli başarılara imza atıyor. İngilizlerin verdiği Mev Dinc takma adı ise Türkçe karakterlerin söylenmesinin zorluğundan elbette Kendisi sunumunda şunu ifade etmişti.
Artık oyunlarımızı geliştirirken engine dışında kalan pek çok yer de C# ile geliştirme yapıyoruz. Nitekim C++ ile 3 ayda yaptığımız pek çok işi, C# ile 1 aydan daha kısa sürelerde gerçekleştirme şansına sahibiz.
Sobee firmasının geliştirdiği son oyunlarda C#’ ın kullanıldığını biliyoruz. Kendisinin içerisinde yer aldığı oyun projeleri ile ilişkili olaraktan şu videoyu izlemenizi öneririm. Diğer yandan kendisinin görev aldığı, geliştirdiği, katkıda bulunduğu oyunları merak ediyorsanız yine bu wikipedia adresindeki Spectrum oyun listesinden Mev Dinc şeklinde bir arama yapmanızı önerebilirim. Gerçekten inanılmaz başarılara imza atmış birisi. Takdir etmemek elde değil.
Kanser İlleti
1999 yılında Babamı Akut Lösemi teşhisi ile kaybetmiştim. O zamanlarda Kemoterapi yöntemi ile tedavi edilmeye çalışılmış olan babam sadece 28 gün dayanabilmiş ve hayata gözlerini yummuştu. Üç safhanın sadece ilki kısmen uygulanabilmiş sayısız ilaç denenmişti. Özellikle bazı ilaçların değeri o zamanın parası ile Milyarlar ile telafuz ediliyor neyseki SSK bunları karşılıyordu. Kemoterapi bir nevi vücudu Restart etmek gibi bir işleme benziyor aslında. Ama Kanser çok hızlı yayılıyordu ve kısa sürede bütün organlara sıçramıştı. Zor bir süreçti.
23 yaşındaydım ve Tıp konusunda hiç bir bilgim yoktu. Yine de insanlığın bu en büyük belalarından birisine, her geçen gün gelişen Tıbbın nasıl olupta bir çözüm bulamadığını düşünmüyor da değildim.
Geçtiğimiz günlerde benimle aynı kaderi paylaşan bir meslektaşım ile mailleşme fırsatı buldum. Kendisi bana bir web adresi önerdi ve gizlenen bazı gerçekler olduğunu ifade etti. Kaynağı tam olarak araştırmadım ama izlediğim video çok doğal olarak içimde bir kuşku oluşturdu. İlaç firmalarının gizlediği pek çok şey olduğuna inanıyorum aslında ve bu konuda da sanıyorum ki pek çok araştırma var. Buyrun siz de buradan izleyin ve bir düşünün.
Video oldukça ürkütücü istatistiki bir kaç bilgi ile başlıyor. Örneğin günde 20bin kişinin yılda ise toplam 8milyon kişinin kanserden ölmesi söz konusu. Peki ya sonrası. Kayıp Cure gerçekten doğru mu?
Windows 7 Theme
Bazen insanlar 14.1 inch ile 15.6 inch arasında sıkışıp kalır ve biraz rahatlamak için hoş bir müzik melodisine veya güzel bir manzara fotoğrafına ihtiyaç duyar. Belki de bu gibi durumlarda bizlerin kendimizi iyi hissetmemize olanak sağlayan bir şeyler vardır. Örneğin işletim sistemi teması gibi. Bu ay sizlere Almanya dağlarından bir Windows 7 teması sunmak istiyorum. Beni oldukça rahatlattığını ve keyiflendirdiğini ifade edebilirim. Bu adresten indirebilirsiniz
Şanslı Fotoğrafçı
Fotoğrafçılık amatör ruhumla en çok sahiplenmeye çalıştığım hobilerden bir tanesi. Aslına bakarsanız duygularıma, hislerime aracı oluyor fotoğraf çekmek. Beni rahatlatıyor, stresten uzaklaştırıyor. Heleki o fotoğrafları şöyle metinler ile güçlendirmeye çalışmak yok mu? E tabi daha yolun çoook çoook başındayım. Bu yüzden pek çok ünlü fotoğrafçıyı da takip etmeye çalışıyorum. Bazıları gerçekten de çok özeller ve harika anlara şahitlik yapıyorlar. Örneğin New York şehrinin kalabalıklığını gözler önüne sermek için kuşbakışı çalışma yapmış olan Navid Baraty ve onun bir kaç çalışması.
Şehrin yaşantısını ve hayatın kendisini ne kadar da güzel anlatmış değil mi? Tabi şehrin renkleri dışında özellikle Sarı taksilerin, koyu gri asfalt üzerinde ne kadar da dikkat çekici durduğu ortada. Özellikle şemsiyelerin açıldığı bir yaya sahnesi var ki mükemmel gerçektende.
National Geographic’ in Meşhur Fotoğrafçıları
Geçtiğimiz günlerde National Geographic' de bir belgesel seyrediyordum. Belgeselde vahşi yaşamı görüntüleyen bir fotoğrafçı vardı. Eminim pek çoğumuz dünyayı gezmeyi ve bu sırada çok güzel fotoğraflar çekerek bunları insanlığa aktarmayı hayal etmişizdir. En azından benim hayallerimden birisi buydu.
Belgesel sona ermek üzereyken bilgisayarımı açtım ve NG' in sitesine girerek fotoğrafçılarının bir listesi olup olmadığına baktım. Bir liste vardı. Şu anda NG için çalışan veya çalışmış olan tüm fotoğrafçılara ait kısa bio bilgileri de bulunmaktaydı. Tüm listesi çıkarttım ve her bir fotoğrafçının bulabildiğim blog adreslerine ulaşmaya çalıştım. Sonunda elimde oldukça güzel bir liste oluştu.
Aşağıdaki listede NG fotoğrafçılarını ve bir kısmının blog adreslerini bulabilirsiniz. Gerçekten inanılmaz çalışmaları olduğunu ifade etmek isterim. Bazıları o kadar iyi yansıtmışlar ki objektifin önündeki görüntüleri, oturduğunuz yerden empati yaptığınız takdirde odanızın sınırlarından kolayca dışarıya, dünyaya çıkabiliyorsunuz.
Heybet
Doğa’ nın gücüne olan merakınız nedir? Hani, zaman zaman oturup belgesel izler misiniz? (Vaktim yok demeyin lütfen) Sizi bilmem ama ben çocukluğum da Kaptan Cousteau ile büyümüş birisi olarak, özellikle deniz ve okyanus yaşamı konulu belgesellere büyük ilgi ve hayranlık duyarım. Bu ayki bültende sizlere tam olarak belgesel olmayan ama bir o kadar da belgesel kadar etkili olan bir filmi paylaşmak istedim aslında. OKYANUS’ un heybetli gücünü göstermek istedim. Arka fonda çalan müzik, dalgalarda ceviz kabuğu gibi sallanan balıkçı teknesi, daha profesyonel olan ama denizaltı gibi ilerlemek zorunda kalan bir savaş gemisi ve tüm bunlara meydan okuyan dev Okyanus dalgaları. Şu videoyu izledikten sonra eminimki Disney’ in Oceans isimli filmini de izlemek isteyeceksiniz.
Oceans the movie trailer : Riding the waves
Ayın Faciası
Geçtiğimiz aylarda kodlama tarafında karşılaştığım bazı hatalara yer veriyordum. Bunları vermekteki amaç elbette birilerini kötülemek değil ama işimizi iyi yapmamız gerektiği. Lakin bu tip hataların veya önem vermeyişlerin sonucu gerek projelerin gelecek maliyetleri yükseliyor, gerekse sonradan gelen geliştiricilerden ilgililere hatırı sayılır laflar kalabiliyor. O yüzden aman dikkat diyorum
Bu ay yine karşılaştığım enteresan bir bulguyu göstermek istiyorum. Bir SSIS paketi içerisindeki Script Editor’ de karşılaştığım bir görüntü. SSIS’ in paketinin ne işe yaradığını anlamak için zaten bir kaç gün efor sarf edebiliyor insan. Heleki bankacılık süreçleri gibi karmaşık akışlar söz konusu ise. Ama aşağıdaki görüntü “Aman yauv!” dedirten türden. Veya @#$!^+%&?@ da diyebilirsiniz.
Aslına bakarsanız kolonların adlarının olmaması bir yana insan kendi kendine acaba 124 kolondan oluşan bir tablo tasarlanmış olabilir mi diyor. İşin gerçeği böyle bir tablo gerçekten de vardı. Column adlarının çıkmamasının IDE’ nin bir sorunu olduğunu iyimser olarak düşünmek istediysem de, kaynak tablonun bu kadar çok alan içerdiğini görünce yine de hüsrana uğramadım değil. Oysaki veri modellerinin tasarlanması esnasında biraz daha dikkatli davranılması gerekirdi. Bunun üstüne kolon adlarında da anlamsız(en azından bana öyle gelen) kısaltmalar görünce iş iyice çığrından çıktı tabi. E bunu ne yaparsak yapalım kimseye anlatamıyoruz tabi. Sonunda “yapamadı…” oluyor ne yazık ki
İlginç Tasarım/Fotoğraf,Konsept Ürün
Gelelim bu ay dikkatimi çeken ilginç tasarım, fotoğraf, konsept ürün ve çizimlere.
Star Wars’ ın ışık hızında giden meşhur gemisi Millenium Falcon’ u çikolata şeklinde tasarlamak kimin aklına gelmiş bilemiyorum ama insanın karnını acıktırmaya yetiyor doğrusu Şu akan çikolatalar baksanıza bir.
Peki diyelim ki yukarıdaki resimden çok etkilendiniz. Ya aşağıdakine ne demeli
Yine Star Wars ile devam edelim. Hatırlanacağı gibi serinin ikinci bölümünde Han Solo dondurumuştu ve aynen aşağıdaki gibi bir görüntü ortaya çıkmıştı. Tabi aşağıda gördüğünüz, baktınız tasarım aslına bakarsanız bir konsept çalışması ve iPhone 4 türevli telefonlar için bir kılıf Bence çok hoş bir tasarım olmuş.
DC Comics firmasını bilmeyen vardır belki ama Batman, Superman deyince her kesin aklında bazı şekiller oluşmaya başları. Bu ve benzeri bir çok film karakterinin yaratıcısı olan DC Comics’ lerin Lego’ su olmaz mı peki? Elbette olur Bakın ne kadar da şirin tasarlamışlar.
Peki ya ışın kılıcı formatındaki şu şemsiyeye ne demeli? Obi Wan Kenobi’ nin ışın kılıcından üretilmiş Force yardımıyla yağmur tanelerini anında buharlaştıran bir şemsiye Güzel bir ürün tasarımı olmuş.
Bir Zombie’ nin içeçek kapaklarına saldırdığını hayal edin Şahsen onun açamayacağı bir kapak olduğunu sanmıyorum pek.
Ha ha ha diyerek başlamak istiyorum Biz bilişimcilerin hayal gücü bazen inanılmaz boyutlarda olabiliyor. Kimin aklına gelirki bir sandüviçi ısıtmak için batarya kullanmak. Son derece yaratıcı bir çözüm olmuş. Tabi ne kadar sağlıklı bir çözüm olduğu tartışılır. Açıkası USB soğutucunun tam tersi olan bir ürün bulmak daha mantıklı olabilirdi
Geçtiğimiz günlerde TV’ de Rock Balboa’ ya rastladım ve tabi onun o meşhur gaza getiren sabah köşesini Eye of the Tiger eşliğinde dinledim. Tam o anın üstüne bakın nasıl bir fotoğraf denk geldi
Star Wars’ ın ne kadar hastası olabilirsiniz? Dişlerinizi fırçalacak kadar Hangisi daha iyi temizliyordur acaba?
Peki ya Lord Vader’ ın bir Heavy Metal hastası olduğunu biliyor muydunuz?
İlk insanlar iletişim için nasıl bir yol izlerdi biliyor musunuz? Ya birbirleriyle bilgiyi paylaşmak istediklerinde. Peki o günlerden bu günlere doğru gelindiğinde iletişimin nasıl bir süreçten geçtiğini merak ediyor musunuz? İşte aşağıdaki eğlenceli infographic tam size göre
Birlikten güç doğar biliyorsunuz değil mi? Aşağıdaki konsept tasarım oldukça dikkat çekici. Hani gerçi insan camın bir köşesinde veya insanların arasında kırmızı bir renk ve belki bir orak,çekiç arıyor ama o düşünceler ile yapılmadığı da kesin. Çalışamanın Detayları için bu adrese bakabilirsiniz.
Bir email yazıp gönderdiniz. Hımmm aslında tam olarak bir mail gönderme süreci aşağıdaki gibi olabilir mi?
Grup Kripto – Bohemian Raposody
Geçtiğimi Nisan ayında Trakya Üniversitesi Bilişim Günlerinde iki oturum ile yer aldım. Çok iyi dostluklar kazandığımı düşünüyorum. Bizi çok iyi ağırladılar ve yüzlerinden tebessümleri hiç eksik etmediler. Bir ara Kent Orman’ da sabah kahvaltısı yapmıştık ve bende Windows Phone telefonumdan bir fotoğraf çekmiştim. Üzerinde biraz oynadım ve Grup Kripto’ yu uydurdum Yeni albümleri Bohemian Rapsody ile yakında müzik marketlerde olacaklarını hayal ettim Üstelik bu çalışmayı .Net ile yazılmış ve free olan Paint.Net ile gerçekleştirdim. Sanırım eğlenceli bir çalışma oldu ne dersiniz?
Drum Solo
Bu ayki Drum Solo bölümünde sizlere Japonların ünlü Jazz, Fusion davulcusu 1959 Tokyo doğumlu Akira Jimbo' yu sunmak istiyorum. Yamaha üretimi davul seti ile yaptığı minik 3 dakikalık gösteri oldukça güzel ve etkileyici. Kendisi ile ilişkili detaylı bilgiye wikipedia adresinden de ulabilirsiniz.
Ayrıca kendisinin 2012 yılındaki Silver Lake Music Festivalinden bir söyleşisini de bu adresten izleyebilirsiniz. 15 dakikalık bu söyleşi içerisinde canlı konser performansı da yer almakta. 2.10 itibariyle başlıyor performans ve tabi Led Zeppelin' den bir parçayla yürüyorlar sonrasında 9.52 civarlarında bir drum solo giriyor devreye. Hani gitar soloları da oldukça iyi diyebilirim. Gerçi bir Joe Satriani fanatiği olarak eh demek isterdim ama adamın hakkını da vermek lazım Üstelik bas gitarcının solosu da etkileyici. Çekim ve görüntü kalitesi oldukça iyi nitekim dilerseniz HD1080' de izleme şansınız var.
Bu Ay Ziyaret Ettiğimiz Üniversiteler
Mayıs ayı Üniversite Ziyaretleri konusunda epey bir yoğun geçti diyebilirim. Önce 5,6 Mayıs tarihlerinde Ege Üniversitesinde, Yazılım Kulübü ile birlikte olduk. Ardından 8 Mayısta soluğu Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde aldım. Derken 16 Mayıs’ da Kocaeli Üniversitesinde dolu dolu bir etkinlik ile boy gösterdik. Epey bir yorulduk, epey bir masraf yaptık ama sonuçta değdi doğrusu. Çünkü katılım kitlesi oldukça ilgiliydi ve bizler orada olduğumuz sürece, etimizden de sütümüzden de yararlandılar.
Arctic Motion ve Buzul Özlem
Evet yaz mevsimi kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayacak artık. Hepimizin kafasında deniz, kum ve güneş var belki de. Ama yine de bu soğuk videoyu paylaşmadan edemeyeceğim. Tor Even Mathisen bu video çekimleri için yine efsane makine Canon EOS Mark II 5D’ yi kullanmış. Müziğin de video ile uyumu dikkat çekici. HD kalitesinde izlemenizi öneririm.
Arctic Motion from Tor Even Mathisen on Vimeo.
Ay Boyunca Okunan Makaleler
Bu ay içerisinde okumaya ve uygulamaya çalıştığım makale listesini ise aşağıda bulabilirsiniz.
Gitarın Efendisi Joe’ nun Köşesi
Joe Satriani' den Paris konserine ait güzel bir canlı performans ile devam edelim. Professor Satchafunkilus albümünden geliyor bu parça. Musterion
Ayın Güzeli
Mayıs ayının güzeli ise Jessica Alba. Kendisi ile ilişkili detaylı bilgiye(kültürel bilgiye ) Wikipedia adresinden bakabilirsiniz. Alışılageldiği üzere herhangibir yorum yapmaktan kaçınıyorum bu konuda
Evde DVD Keyfi
Bu ay yine DVD arşivimden şöyle bir kaç eski filme uğrayıverdim. Eminim sizlerinde zamanında beğenisi kazanmış filmlerdir. Örneğin yine çizgi karakterden sinemaya uyarlanan 2005 yapımı Constantine. Ona ait bir sahneyi izlemeye ne dersiniz. Buyrun buradan ve bu filmden unutulmaz bir replik. Satan, Constantine’ i alıp cehenneme götürmek için bizzat kendisi gelir.
Satan: Hello, John. John, hello. You're the one soul I would come up here to collect myself. (Şeytan kendisini alkışlar)
John Constantine: So I've heard.
Ama pek çoğunuz tahminlerime göre 2001 yapımı Mean Machine’ i seyretmemişdir. Seyredenler için ise olumlu görüşler olduğundan eminim. Mean Machine konusu ile beni oldukça eğlendiren filmlerden birisidir. Herşeyden önce Vinnie Jones ve Jason Statham' ın oynadığı bu filmin futbol maçı unutulmazlar arasındadır. Buyrun izleyelim
ve tabi bana göre bu filmin en unutulmaz karakteri olan MONK Jason Stathom’ ın can verdiği karakter psikopat bir katil aslında ve ne hikmetse Gardiyanlara karşı oynanacak olan futbol maçında onu kaleye geçiriyorlar. Olanlar oluyor. Neyse filmim tamamını anlatmıyayım ama seyretmeyenler için de bir kuple ipucu vereyim (Bu arada MONK dans ederken çalan İrlanda ezgilerine dikkatinizi çekmek isterim. Güzel parça. Peki ya sonrası)
Üstad Erdil Yaşaroğlu’ ndan
Ne diyebilirim ki. Erdil Yaşaroğlu’ nun her karikatürü birbirinden güzel ama bu ay en çok buna güldüm doğrusu
Fotoğraf Köşesi ve Christophe Jacrot
Yaz dönemindeyiz ama ben kendimi hala kış mevsiminden ve yağmurlu havalardan kurtaramadım sanırım. Kendi beynimin içerisinde yağmur yağıyor sanki. Bu nedendir ki bu ayki fotoğraf bölümümde yağmurlu bir içeriğe yer vermek istedim. Üstadımız Christophe Jacrot
Canon EOS 7D kullanan fotoğrafçı uzun bir süre önce Paris' te Yağmur konulu bir seriyi bloğunda yayınlamıştı. Bu fotoğraf onlardan sadece birisi. Encre sözlükten öğrendiğim kadarı ile Mürekkep anlamına gelmekte. Fotoğrafların her biri birbirinde güzel ve özel. Ancak benim bu serideki favori fotoğrafım “Elle court,elle court la Parisienne” Diğer fotoğraflarını görmek için lütfen tıklayınız.
Ayın Wikipedia Araştırması
Mariana diyince belkide pek çoğumuzun aklında eski Brezilya dizilerinden birisi geliyordur elbet ama bloğa konu olan Mariana, dünyanın en derin deniz çukuru olmakla ün salmıştır. Pasifik Okyanusunda, Japonya ile Endonezya arasında uzanan deniz tabanının uzunluğu yakaşık olarak 2550 kmdir ve en derin yeri de yapılan son ölçümlere göre 10.910 metredir. Burası Mariana Çukuru olarak anılmaktadır(Bazı eski kaynaklarda Guam' a yakın olduğu için Guam Çukuru olarak da anılıyor olabilir) Yani Everest' ten çok daha yüksek bir ters dağ olarak düşünebiliriz belki de J Wikipedia adresinde çukur ile ilişkili daha detaylı bilgilere de ulaşabilirsiniz.
Aslında ilk keşif 1960 yılında yapılmış ve Trieste isimli mini denizaltı ile dibe kadar inilmiştir. Kaşifler birleşik devletler donanmasından Don Walsh ve Jacques Picard’ dır. Yanlız denizaltı oldukça ilginçtir. İsveç dizaynı olup İtalya’ da üretilmiş ve Birleşik Devletler Donanması tarafından yaptırtılmıştır
Deniz tabanının, Mağma' ya bu kadar yaklaştığı yerde canlı yaşam belirtileri de bulunmaktadır. Hatta bu konu ile ilişkili olarak araştırma yaparken keşfettiğim bir sitede çok ilginç yaşam formlarının fotoğraflarına rastladım. Yandaki fotoğrafta görülen zat-ı muhterem Himantolopus Paucifilous Yani mahallenin bilinen adıyla Football Fish. 1000m ile 4000m arası derinlikte yaşayan canlıların bayanlarının boyu 45 santime kadar da ulaşabiliyormuş. Ne çeşit bir kamera ile çektiklerini dakikalarca düşündüm. Lakin bazı yerlerde 4000 metrelerden bahsediliyor.
Deniz tabanında da yaşayan bazı organizmalar olduğu ifade edilmekte. Hatta bunların, Mağma' dan gelen materyallerin oluşturduğu ortam nedeni ile ilk çağlardan bu yana değişime uğramadıkları ve hatta 300 yıla yakın yaşayabildikleri de araştırma notları arasında yer alıyor. Gerçi nasıl yaşıyorlar gerçekten mucize. Çünkü bilgilere göre dip noktasında inch kareye düşen 8tonluk bir basınç söz konusudur. Diğer canlıların görüntülerini de bu adresten izleyebilirsiniz.
Big Picture
Big Picture sıklıkla takip ettiğim photo haber kaynaklarından birisi. Gerçekten çok kaliteli ve profesyonel olanlarına yer veriyorlar. Aslında geçtiğimiz ay sonunda(Mayı ayı başıda diyebiliriz) verdiğimiz MCPD eğitiminin C# bölümünün sonuna geldik. Son günlerde ağırlıklı olarak öğrendiklerimizi pekiştirmek maksadıyla projeler üzerinden ilerledik. Bu anlamda Big Picture üzerinden bir Photo Downloader uygulaması da geliştirmeye çalıştık. Windows Forms şeklinde tasarlanan uygulama içerisinde WebClient tipinden yararlandık. İşte örnek bir ekran görüntüsü.
Uygulamanın mantığı basit. TextBox’ a Big Picture için gerekli adresi yazıyorsunuz ve tuşa basıyorsunuz. Gerisini kendisi hallediyor Tabi bu örnekte öğrencilere verilen bir de ödev söz konusuydu. Ödeve göre fotoğrafları asenkron olarak indirecek şekilde bir revize işlemine gidilmesi öğütlendi. Henüz öğrencilerimizden ses yok ama belki siz merak ediyorsanız 2 ders saati içerisine sığdırdığımız bu örneği devam ettirebilirsiniz.
Hedeflerimiz şunlar,
- Fotoğrafları asenkron olarak indirebilmek ve form üzerinde gösterebilmek
- İndirdiklerimizden istediklerimizi bir veri ortamına kayıt edebilmek(DB olur vs)
- Bir fotoğrafa tıkladığımızda açılan Form içerisindeki resim kalitesini mümkün mertebe arttırabilmek(Orada bilinçli olarak bıraktığımız bir bug var)
- Fotoğraf olarak sadece Big Picture konulu olanları indirtmek(Site logosu da geliyor mesela)
vb…
Dosyayı SkyDriver üzerinden indirip çalışmalarınıza hemen başlayabilirsiniz
Ayın NBA Yıldızı
Bu ay NBA' in efsanevi oyuncuları köşesinde sizlere benim yıllarımdan bir oyuncuyu sunmak istiyorum. Sir Charles Barkley O iri cüssesine rağmen bir boğa kadar kuvvetli olmasına verdiğim acı bir kuvveti vardı ve bunun sayesinde olmayacak yerlerde potaya kalkıp smaç vurabiliyordu. 1963 Alabama doğumlu olan sporcu, Philadelphia 76ers tarafından 1983' de 5nci sırada Draft edilmişti. 1991' de NBA All Star MVP' si olan Sir, 11 kere All Star kadrosunda yer aldı ve sırasıyla Philadelphia 76ers, Phoneix Suns, Houston Rockets formaları giydi.
Kariyerinde 11.7 ribaund ve 22.1 sayı ortalamaları ile oynamış. İşin ilginç yanı 1.98 boyunda olması. Yani bu boya rağmen pota altında inanılmaz yıpratıcı ve iyi sıçrayan bir oyuncu idi. Aslına bakarsanız iyi pozisyon alan, inatçı ve sert bir basketbolcuydu diyebiliriz. Onun NBA kariyerindeki istatistiki bilgilere de buradan ulaşabilirsiniz. Gelin onu bir hatırlayalım. Moses Malone' un onun üzerindeki katkısında dikkatinizi çekerim
Amusing Planet ile Harika Gezegen
Hani bazen doğada gezerken bazı taşlar görürüz. Birbirleri üstünde öyle bir durmaktadırlar ki, nasıl dengede kaldıklarına hayret ederiz. Tabi böyle taşların küçüklerine çoğu yerde rastlama şansımız yüksektir. Peki ya devasa büyüklükte olanlarına. Örneğin aşağıdaki gibi
Dahası için Amusing Planet’ de yayınlanan 10 Famous Balancing Rocks Around the World isimli blog girdisini ziyaret edebilirsiniz.
Diğer taraftan Beautiful Tiny Motorcycles Made from Watches yazısını da okumanızı şiddetle tavsiye ederim. 40 yaşındaki Dmitriy Khristenkho tarafından gerçekleştirilen bir sanat. Kendisi kol saatlerinin malzemelerinden model motorsikletler yapıyor. İnanılmaz derecede yaratıcı ve zeka isteyen bir işe imza atarak bunu sanatsal bir baş yapıt haline getirdiğini ifade etmek isterim. Övgüyü gerçekten de hak eden birisi. Heleki işin yapıldığı sırada girdiğiniz stresi düşünsenize bir. O kadar küçük parçaları birbirlerine monte edip saat yapmak bile ayrı bir sabır isterken bir de bunlardan motorsiklet yapmak
Bu ayki RoboBug’ ım
Ev işleri zordur. Heleki temizlik işleri. Üstelik sık sık şehir dışına çıkıyorsanız ve ev tek başına kalıyorsa döndüğünüzde sizi bekleyen bir ton toz vardır. E peki şöyle kafasına göre gezip toz alan akıllı mı akıllı, sevimli mi sevimli bir yardımcınız olsa fena olmaz mı?
İşte karşınızda Brush Robot
Tabiki Top Gear
Bugatti Veyron ve efsane McLarenF1. Top Gear’ den yine iddialı bir bölüm. 5 dakikalık kısa zaman dilimi içerisinde her iki aracın birbirlerine olan meydan okumalarına da şahit oluyoruz. Bakalım hangisi daha iyiymiş
Ayın Özlü Sözü
Bültenimizi ayın sözü ile sonlandırıyorum. Söz çok eskilerden geliyor. Milattan öncesinden hatta. Publilius Syrus’ dan. Kişisel olarak egoları yüksek olan biz insan oğlu için kabul edilmesi zor bir söz belki de…
Başkalarını hep bağışla; kendini hiç bağışlama.
Kendisinin başka güzel sözleri de bulunmakta. Onlara da WikiQuote adresinden bakabilirsiniz
Tekrardan görüşünceye dek hepinize mutlu günler dilerim.